Post Modern Politik Sinema Örneği; Moonlight
(Yazar: Ege Sarıaltın)

Açık ara üzülüyorum. Dünya’nın uğraştığı dertlerin bir avuç içi kadar etmeyeceğini düşünüyorum. Sinemanın büyük hikâyelerden vazgeçip, küçük hikâyelere tıkanmasından üzülüyorum. 1950lerin o büyük sinemacılarının yerini kimsenin dolduramamış olması beni kahır ediyor. Moonlight’ın son Oscar başarısı da, aynı sahneyi paylaşan birçok büyük sinemacıya bir hakaret gibi.

Post Modernite farklı şekillerde ele alınabilen bir toplumsal süreç. Kimine göre moderniteden derin bir kopuş, kimine göre sadece yeni bir görüntüsü. Ben bu tartışmalarda ünlü düşünür David Harvey’e hak veriyorum. Ve bu sürecin aslında kapitalist sistemin bir nevi tuzağı olduğu fikrini üzerine ekliyorum. Bunlar işin sosyolojik yanları, peki sinema size ne etti kardeşim?

İdeolojik anlamda dünya çapında yaşanan sığlık, kültür endüstrisine de işlemiş durumda. Vizyon filmleri toplumsal gerçeklikten uzak ya da bütünün sadece bir parçasını keserek farklı bir şekilde yeniden üretiyor. Bu da içeriğin yüzeysel kalmasıyla sonuçlanıyor. Sinematografik anlamda hiçbir şey önermeyen Moonlight’ın Oscar başarısının altında da bu sığlıkların karşısında bir tepki koymak isteyen azınlıklar yer alıyor. Peki bunun yeri gerçekten dünya’nın en çok izlenen ödül töreni mi olmalı?

Gerçek anlamda kaliteli içerikler üretmeyen endüstri, biz farklıyız, insan haklarına saygılıyız, azılıkları seviyoruz gösterisini anlamsız ödüller vererek yapıyor! Yıl içinde elle tutulur 10 tane film üretemeyecek duruma gelmiş Amerikan Film endüstrisi bu şovunu kaliteli içerikler üreterek yapsa çok daha faydalı olacaktır.

Moonlight kötü bir film mi? Hayır elbette. Bir ötekinin hikâyesini anlatan sıradan ortalama bir film. Bu korkaklar arasında elbette ödülü hak eden, anti seksist bir dile sahip. Ama ödülü cesarete mi yoksa sinemaya mı veriyorsunuz?

Bir de ilk müslüman Oscar’ını verelim dediler. Recep İvedik’in iş yaptığı ülkemizde zaten izlenecek bir yapım değil. Bu yüzden burada filmin iyi yanlarını övüp, küfür işitmeye gerek yok. Fakat ödül töreninde gerçekten o başarıyı hak eden filmler ve oyuncuların haklarını kim savunacak? Hak etmeyen ve sinemaya bir şey katmayan eserleri ödüllendirmeye devam ettikleri sürece, Amerikan endüstrisi ciddi zarar görmeye devam edecektir. Bu lobiciliğin ötesindeki BOŞ politik tavırlar, sinema tarihinde Fellini’den, Eisenstein’a, Yılmaz Güney’den, Ken Loach’a uzanan tarihte binlerce defa aşılmış durumda. Hem kalitesiz işler üreteyim, hem de sesim gür çıksın anlayışı, içi boş ve anti politik bireylerce gerçekleştirilen bir burjuva eyleminden çok daha fazlası değil maalesef.

Sonra bir gün sizin de kıytırık bir sinemacınız, hayattan kopuk filmler çekip “Yalnız ve güzel ülkeme” diye sağda solda çığırırsa şaşırmayın ey Amerikalılar! Sahnede, gerçeği söylemeyen sadece dekorlardır!

Yorumlar