Alexis Zorbas (Zorba the Greek) (1964)

Alexis Zorbas (1964)Zorba the Greek

Rating Not enough ratings to show
Your Rating
Director(s)
Language
English
Country
Greece
Runtime
142 minutes
76
1
141
84
kaptankaptanim profile photo
kaptankaptanim
Anthony Quinn, Mihail Çehov'un psikofiziksel oyunculuk metodu ile çalıştığı bilinen bir aktördür. Ancak etkileyici bir oyuncu olduğunu hissettirebilmesindeki en başlıca etken oynadığı anlarda, oynadığını hissettirmemesindedir. Hareketleri günlük hayatımızdaki eylemlerimize benzemektedir ve bunu yaparken son derece farkındalığını yüksek tutmaktadır. Sigara içerken, elinde kırılgan ya da kesici bir nesne varsa bunu profesyonelce kullanmakta ve kimseye zarar vermemektedir. İlk sahnelerde hem etrafa hem de kameraya oynadığı görülür. İki odağında da karakterinin kültürünü ya da bulduğu kendisine özgün bazı hareketleri tekrar etmektedir. Elini cebine sokması ve çıkarması sık yaptığı hareketlerdendir. Kameraya oynarken doğrudan seyirciye ulaşabilmeyi kameranın varlığını bize unutturmasında görebiliriz. Farklı lakaplarının çıkış nedenlerini açıklarken her birinin hikayesini gözünde canlandırır ve bu da film içinde yer yer farklı ruh hallerine dair birkaç şey göreceğimizin sinyalini verir. Zorba, Spagetti, California, Bela diye bahsettiği her bir ruh halini filmde görmek mümkündür.
Zorba, genelde gördüğümüz kurnaz ve agresif yanı, Spagetti uzun olarak tanımladığı güçlü ve dayanıklı yanını, California maceracı ve hayalperest yanını, Bela da sorunlu yanını gösterir. Filmin bir sahnesinde "oğlun öldü" dedikleri anısını hatırlarken gerçek adını duyarız. Gerçekte kim olduğu ona aslında acıları olduğunu anımsattığı için bu kişiliğini çok göstermek istemez. Dolduğu zamanlarda dans ile dışavurarak bunu gidermeye çalışır. Dans ederken de enerjisinin tükeneceği ana kadar bunu yapar. Kendini en üst dereceye kadar yorduğunda fiziksel olan yorgunluk ve acı ki bunu nefes alış verişlerinde görmek mümkündür; ruhsal acısına ve yorgunluğuna odaklanamamasını sağlar. Bu bir oyunculuk tekniği midir yoksa sadece nefes nefese kalarak yorgunluğu mu oynamaktadır bu soruyu sordurduğu için de onun ne kadar etkileyici bir aktör olduğunu söyleyebiliriz. Sözleri ile olduğu kadar gözleri ve hareketleri ile de bir şeyleri anlatır. Bazen yeter, bana bu konudan bahsetme, sus ya da git anlamlarını gözünde görürüz. Beden dilini kullanırken çevresinde olan eşyalarla ilişki kurar ve partnerlerinden dinlediği her söze bir reaksiyon verdiği ya da etkisinde kaldığını görürüz. Filmin başında gemide masada oldukları esnada sağ eli ile partnerinin kendine yakın olan omzuna değil de sağ omzuna vurduğunu görürüz. Estetik olarak göze hitap etmeyen bir andır ama anlamsal bütünlük adına ters bir adam olduğunu görüp tebessüm ederiz. Gemideyken hava almak için dışarı çıktığında partneri ile bir sohbet gerçekleştirir bu esnada çok rahatsız bir pozisyonda oturmaktadır ve yayılmış bir şekilde uzanırken bir yandan da bacağını sallayarak cümleleri ona göre söyler. Partnerini provoke ederek oyunun içinde farklı bir oyunsu yapı kurar. Temas ve doğal olarak insani özellikleri artırır bu seçim. Kendine onu dürten uyarıcılar bulduğu çok bellidir. Santurundan ya da savaştan bahsedildiğinde uyarılır ve tepkisi değişir. Kasabaya vardıklarında çevresindeki atmosfere göre oynadığını görürüz. Çocuklara, erkeklere ve kadınlara olan tavırlarında farklılık gösterir. Madamın evinde yemek yerlerken sahnede üç kişi olmasına rağmen, ikili konuştukları sahnede uzakta oturan üçüncü kişinin onları duyamamasını sesini farklı seviyelerde kullanarak sağlar ve sesi ile hareketleri uyum içindedir. Dans ederken gerçek bir insan gibi tüm dertlerini unutur ve anın tadını çıkarır; sanki uçuyormuş hissi verir. Birilerini kovalarken, nesnelerle temas kurarken korkusuz davranır sanki bir adanmışlık hissiyatı taşıyor gibidir. Oyunculuğa kendini adamış birini görürüz. Madamla ve Basil (Patron) ile oynadığı sahnelerde, hayatında daha çok yeri olan insanlar ve bir kez karşılaşabileceği insanların ayırdına varabilmemiz için farklı bir samimiyet kurar. Kışkırtıcı, sahnede uslu durmadığı anlar yaratır. Yaramaz bir seçim diyebiliriz. Giydiği kıyafet ne olursa olsun belli başlı önceliklerini unutmaz. Kültürünü, dilini, ses tonunu, seviyesini, vurgularını ve sınıfsal yapısını. Nezaketli davranması gereken bir sahne olsa bile bu kavramları mutlaka görürüz. Partnerleri ile kurduğu temaslar hangi duyu organı ile olursa olsun oynadığı kişiye rol verir. Filmde ağırlığı olduğu için tamamını sanki kendi sırtına yüklenmiş gibi bir durum sezinleyebiliriz. Ancak bunu yaparken hiçbir partnerinden, yan karakterden ya da figürandan rol çalmayışıyla da oyunculukta ahlaksal anlamda bir etik yakalarız. Madamın anılarını dinlerken, Basil'e telkinler verirken ya da bir uğraş halindeyken sürekli merak ögesini diri tutar. Filmden kopamayışımız aslında Zorba'dan kopamayışımızdan dolayıdır. İçinde bulunduğu ortamın darlığına ya da genişliğine göre farklı bir tutum sergiler. Mekan darsa ve bir tehdit içeriyorsa daha gergin ve kapalı kalmayı, açık bir alandaysa da güneşi, uzakları ya da etrafındaki hareketliliği izleyerek daha açık oynamayı seçtiğini görürüz. En hayran kalınası yanlarından biri iki odak noktası olmasına rağmen ikisine de aynı değeri vererek bu anları sürdürmesidir. Aynı anda iki farklı durum yaşanıyorsa örneğin; madam geçmişinde hayatına giren erkekleri anlatırken onu hem teskin eder hem de heyecanla dinliyormuş gibi yapar. Yalan söylediğini seyirciye belli etmek için yapay bir oyunculuk kullanmaz. Yapaylığı sadece gerçekliğin içinde samimiyetsizlikle ifade eder. Ve iki konuyu da konuşurken farklı ses tonları kullanır. Madamın anlattıklarını dinleme gayreti içinde olduğundaki sesine, Basil'i uyardıktan sonra bile geri dönebilir. Aynı anda oyunculuğunu ikiye bazen üçe bölerek farklı tavırları oynar. Dar alanlarda oynadığı alanın nerede başlayıp nerede bittiğini bildiği için sağa sola çarpmaz ya da açık alanda çarpsa, takılsa, düşse bile karakterden çıkmadan, oyunu bozmadan devam ettirir. Cinsel sahnelerin varlığı onda bir çekince yaratmaz ancak ölçüsüne de daima dikkat eder. Partnerlerinin uzuvlarını sanki bir enstrümanla temas ediyormuş gibi profesyonelce gerçekleştirir. Yatak sahnelerinde erkeklik algısını çalıştırıp amaca yönelik eylemlerde bulunmayı tercih ediyor. Zaman zaman aklına filmin başından beri gerçekleştirmek istediği amacı geliyor ancak sahnesine göre de kendine ufak amaçlar koymayı ihmal etmiyor. Yağmur yağdığı sahnede Basil ile birlikte erkeklerin oturduğu mekana yürüyorlar ve kapı ile aralarındaki mesafe uzunken yavaş yürümeyi ancak mesafe kısaldığında insani bir ihtiyaç olarak ıslanmak istemediği için hızlanmayı tercih edip koşarak içeri giriyor. Gerilimin yüksek olduğu sahnelerde, eğer ortamda bir hareketlilik söz konusuysa anlatılmak istenen Zorba ve Basil'in hikayesi dışında bir olay ise kendini durduruyor ve insanların odaklarının başka yöne yönelmesine katkıda bulunuyor. Her an oyunun içinde olsa da yaşanan olayı oyunculuğu ile domine etmesin diye kendini durdurmayı çok iyi biliyor. Olayın seyirci üzerinde yarattığı etki bir süre devam ediyor ve bitiyor. O anda yeniden dikkatleri üstünde toplayarak parçadan bütüne geri dönmemizi sağlıyor. Gene başka bir sahnede kendi düşünsel anlarını ikiye böldüğünü görüyoruz. Bir yandan bir tasarı üstünde çalışırken bir yandan da ikna etmeye çalışıyor. Bir oyuncu için partnerinin ses tonuna ya da tavrına girmek riskli bir durumdur ancak bunu Anthony Quinn'de görmemiz pek mümkün değil. Partnerine öykünmemekle kalmıyor ondan bağımsız duruma hizmet eden bambaşka tavırlar da yaratıyor. Tanrı inancı olmayan bir karakter oluşunu hayatı fazla ciddiye almadığı ve hazlarına değer verdiği tavırlarında bulabiliriz. Buradaki en önemli olgu "ölçü". Yatakta bir cinsel temas söz konusu olsa da, alkol alırken flört etse de ya da dans ederken çok hızlı dönse de durumun keyfini çıkarıyor. Zevk alarak oynuyor ve enerjisini tüketebildiği son raddeye kadar bunu yapıyor. Ya da enerjisi tükenmiş birini oynuyor. Teknik şeylerden de bahsetmek gerekirse nesnelerin yapısına ya da çağrıştırdığı durumlara göre oyunculuğunda bir uyumlanma yaratabiliyor. Yumuşak şeylere dokunurken daha naif bir ses tonu ve dokunuş görüyoruz. Maşrapadan su dökerken, maşrapadan dökülen su ritmi ile aynı ritmde konuşuyor. Bilerek anlık unutmalar yaratarak sahnenin sonrasını yani geleceği bilmeyişimizi aktarıyor. Dul'un uyuduğunu bilmeyip içeri büyük bir patırtı ile girip de uyuduğunu görünce daha yavaş hareket ederek alçak sesle konuşmak gibi. Kedilerin dama üşüştüğünde çıkardıkları sesi duyarak kendi ilkel erkekliğini anımsıyor ve kedi gibi davranmaya başlıyor buradan da bir oyuncunun etrafındaki her şeye uyumlanabileceğini görüyoruz. Durumun durgunlaştığı genellikle romantik sahnelerde sesini ve hareketlerini su gibi akışkan kullanıyor. Gündüz ve gece de aynı şekilde. Enerjisini farklı organlarına yükleyerek farklı anlamları ifade edebiliyor. Uzun zamandır görmediğini Basil'i sadece gözlerindeki enerji ile belli ediyor. Ve bunu sadece bir sahnede kullanmayışıyla da gene doğal olanı yakalıyor. Başta yunuslarla ilgili bir diyalogta Basil'e hayran kalmıştı aynı gözlerle. Hepsinin ötesinde yaratma cesareti ile haz alıyor. Yalandan bir gelinlik sipariş ettiğini madama açıklarken gelinlikten bahsederken sıradandan başlayıp, renginden, uzunluğundan bahsetmeye başladıkça yaratırken ne kadar keyif aldığını görüyoruz. Şekerlerden bahsettiğinde tatlı ve vıcık bir iletişime bürünüyor. Bir oyuncu için yaratım alanı çok önemli olduğundan o alanı doldurabildiği kadar doldurmayı tercih ediyor ki seyircinin yakalayabileceği ya da partnerlerine zorluk çıkaracak boşluklar, enerji kaçakları oluşmasın. Anthony Quinn dağdan aşağı kayan keresteler gibi dünyanın mekanikliğini, insanın duyarsızlığını kabul etmeyen ve yaratma özgürlüğünün peşinden giden bir oyuncudur. Elbette bu profesyonelliğe ulaşabilmekte çalışmak kadar yetenek de önemli. Bazıları yeteneği doğuştan gelen ruhsal bir durum olarak tanımlar. Ya da hayatı boyunca dans üzerine eğitim almış birinin daha estetik ve etkileyici bir yeteneği olduğu tartışılır. Bazıları da çalışmakla mümkün olmayan şey olmadığını savunur. Dans edebilmek ne kadar çalışmayla mümkün olsa da bazı kültürel ya da toplumsal durumları anlamanın; savaş, kapitalizm, emperyalizm gibi, ancak potansiyel duyarlılıkla mümkün olduğunu söyleyebiliriz. Bu da üstün bir yetenek gerektirir. Duyarlı insan olabilme becerisi.
error_outline
over 3 years ago
Bhrpst profile photo
Bhrpst
Kitabın üzerine filmi izlemiş olarak şunu söyleyebilirim ki okuduğum zorba'yı izledikten sonra taşlar iyice yerine oturdu zira sanırım böyle abartı bir tipi hayalimde dahi canlandıramıyorum,kötü anlamda demiyorum. Bir de kitapta olan biten her şeyi filmde arama huyumuzu artık bırakmamız gerekmiyor mu sizce de? Kitabı bir yana bırakacak olursak Anthony Quinn tamam çok güzel oynamış vs de onu izledikçe Javier Bardem'i gören bir ben miyim? Bardemli versiyon gelse çok güzel olmaz mı,Michael Cacoyannis öldü mü acaba kesin ölmüştür...
error_outline
over 4 years ago
Philosophy profile photo
Philosophy
Kitabını okumadım ama sanki biraz kopukluklar var gibi geldi. Ama yine de iyi bir film olmuş. Toplum iyi eleştirilmiş ve analiz edilmiş. Zorba'da desen şeytan tüyü var. İnsanın Zorba'ya hem kızası, sinirlenesi ve sevesi geliyor. Kaçırılan noktaları yakalamak için kitabın okunması gerektiğini düşünüyorum. Müzikleride es geçmemek gerek...
error_outline
over 6 years ago
KafkaLoz profile photo
KafkaLoz
uyarlama açısından gayet başarılı bence, nikos kazancakis'in yoğunluğunu tam anlamıyla anlatabilecek bir film çekilebileceğini sanmıyorum, zorba karakterinin yani anthony quinn oyunculuğu için bile izlenir.
error_outline
about 8 years ago
esarialtin profile photo
esarialtin
Oscar Ödüllü bir Sanat eseri. Nikos Kazantzakis in ünlü eserinden, Önemli bir roman uyarlaması, Anthony Quinn yaşadığı toprakların rüzgarı, fırtınası, denizi gibi bir karakteri canlandırıyor. Alexis Zorba adadaki maden işletmesine sahip çıkmak için adaya Gelen Gazeteciyle rıhtımda gemi beklerken tanışırlar ve dostlukları başlar... Bu dostluk ikisini de derinden etkileyecektir... Bunların bir de üstüne Mikis Theodorakis'in efsanevi soundtrack'i eklenir... Film tadından yenmez bir haldedir artık... Gemi sahnesinde "ne biçim bir adamsın sen, yunusları bile sevmiyor musun?" derken Quinn'in gözlerinin içine bakın lütfen... Orada yaşama sebebinizi göreceksiniz... İyi seyirler
error_outline
about 9 years ago
eskon profile photo
eskon
anthony quinn... boru mu
error_outline
over 9 years ago
yabann profile photo
yabann
Filmi izlemeden önce Nikos Kazancakis ' in Zorba adlı romanını okuyan bir izleyici bu filmi izlerken büyük hayalkırıklıgı yasayacaktır . Kötü bir uyarlama olmuş , Tavsiye etmiyorum Çünkü romandaki kahramanları filmde doğru yansıtılamamış , romanı okumadan izleyen bir izleyici karakterler için yanlış düşüncelere kapılabilir .
error_outline
over 9 years ago
TARIK59 profile photo
TARIK59
beklentilerimin altında kalan bir filmdi.tavsiye etmiyorum
error_outline
almost 10 years ago